Summary
Küçük kardeşim, zavallısın
Beni öldürmek istiyorsan, benden nefret etmeye razı ol…
Benden nefret et ve şimdi olduğun gibi, korkak gibi yaşa! Onursuzca hayata sarıl!
Karanlık gecede civciv, henüz yuvadan ayrılmadı.
Uchiha Itachi, tam olarak ne olduğunun farkına vardığı anı çok net bir şekilde hatırladı.
O gün yağmur yağıyordu. Itachi daha yeni dördüne basmıştı ve yağmur o kadar şiddetliydi ki, ağırlığı altında gözlerini açmakta güçlük çekiyordu, acımasızca minik vücuduna çarptı. Yanında duran babası, ona sempati veya destek anlamında hiçbir şey sunmadı. Ve Itachi’nin kendisi de böyle bir şey dilemedi.
“Unutma, burası bir savaş alanı.” Babasının güçlü sözleri, Itachi’nin kalbini delmek için yağmurun kükremesini itti.
Savaş alanı…
Dört yaşındaki bir çocuğun hafızasına kazıması gereken tek bir kelime bile yok. O anda önünde duran sahneyi bir yana bırakacak olursak, hiçbir şey bir çocuğun gözlerine uzaktan yakından uymazdı.
Bedenler, bedenler, bedenler…
Göz alabildiğine ceset dağları. Ve tek bir kişi bile huzur içinde değil. Cesetler kaskatı kesilmiş, yüzleri acıyla buruşmuştu.
“Birkaç yıl sonra sen de bir ninja olacaksın. Bu savaş bitebilir ama ninjaların kaderi değişmez. Adım atacağın dünya bu.”
Babasının duygusuz sesi kulaklarını doldururken, Itachi kıpırdamadan durdu ve dayandı. Kontrolünü gevşetirse gözyaşları dışarı akacaktı.
Korktuğu için değildi. Üzgün olduğundan değildi. İçinde kelimelere dökemediği bir duygu kabardı. Nedenini anlamadı ama göğsünde öyle bir sıkışma hissetti ki buna dayanamadı.
Yağmurda ıslanmak. Babası ağlasa muhtemelen fark etmeyecekti. Yine de Itachi istemedi. Burada ağlarsa bir ninja olarak hayatı için çok önemli olan bir şeyi kaybedebileceğini hissetti. Bu yüzden umutsuzca kendi üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdı.
Ama gözyaşları doğal olarak döküldü.
Konoha alın koruyucuları olan kişiler. Diğer ülkelerden ninja. Yeryüzünü kaplayan sayısız cansız bedenin artık ulusal sınırlarla hiçbir bağlantısı kalmamıştı. Hepsi mücadele ederken, yas tutarken, kıvranırken kendi ölümlerinden kurtulamadı. O ıstırap dolu yüzler, ninja hangi ülkeden olursa olsun aynıydı.
Hiçbiri ölmek istememişti. Ve şimdi hepsi ölüydü. Neden?
Savaş yüzünden.
“Baba.” Itachi kendi sesini duydu ve ilk defa titrediğini fark etti. Yağmurun soğuğu ya da cesetlerden korktuğu için değildi bu titreme. Itachi sinirden titriyordu. “Neden beni buraya getirdin…”
Babası oğlunun bu sorusu karşısında biraz sessiz kalsa da kelimeleri dikkatlice seçerek yanıtlamaya başladı.
“Sen akıllı bir çocuksun.”
Hala cesetlere bakmakta olan Itachi, babasunun devam etmesini bekliyordu. Kafasında bir sıcaklık hissetti. Bu, babasının eliydi.
“Bu gerçekliği görüp görmediğinden emin olmak istedim.”
Itachi çılgınca “gerçeklik” kelimesinin anlamını sorgulamaya başladı. Sadece dört yaşındaydı ve gerçeklik ile kurgu arasındaki farkı anlayamıyordu.
Yine de babasının söylemeye çalıştığı şeyin anlamını kavramıştı.
“Bu benim de yaşayacağım dünya…”
“Bu doğru, Itachi. Ninjalar savaşmak için yaratılan yaratıklardır. Bugün burada gördüklerini asla unutma.”
Babasının bu dediklerinden sonra Itachi gözlerini ovuşturmaya başladı. Gördüklerini unutmamak için önündeki cehennemin ateşiyle retinasını yakmıştı. Gözyaşlarının sıcaklığına benzemeyen bir sıcaklık kıvranıyordu gözlerinde. Retinalarına doğru akan vahşi bir güç dalgası hissettiğinden gözlerini farkında olmadan kapadı. Gözlerini kapadığında bu dalga yavaşça kaybolmaya başladı.
Kalbi delice çarpmaya ve soluk alıp verişi hızlanmaya başladı. Derin bir nefes alarak gözlerini açtı. Ondan önce bu beş para etmez dünya değişmemişti.
Nazikçe elini göğsüne koydu. Eğer bu gücü kullanırsa olanları kendi başına durdurabileceğini hissetti.
“Ne oldu?”
Babasının bu sorusuna cevap vermedi fakat ona bakmak yerine önündeki manzarayı izlemeye devam etti. Belki yaşadığı bu dünya bir cehennemdi fakat eli kolu bağlı oturup bunu kabul etmeye niyeti yoktu.
Değiştireceğim.
Sorun ne olursa olsun savaşarak çözmek bir çözüm değildi. Bu dünya değişmek zorundaydı. Bu inanç, Uchiha Itachi diye bilinen adamı oluşturan inanç oldu.
Itachi o günü asla unutmadı.
Itachi’nin kendi varlığının farkında olmasından birkaç hafta sonra her ülkeden ninjaları yutan bu Büyük Savaş’ın sonu gelmişti. Daha sonra Üçüncü Shinobi Dünya Savaşı dedikleri bu savaşın sonu, saldırgan taraflar Konohagakure ve Iwagakure’nin barış antlaşması imzalamasıyla son buldu.
Savaş Konoha’nın yararına bitebilirdi fakat Üçüncü Hokage Hiruzen, çatışmaya son vermek için Iwagakure’den tazminat talebinde bulunmadı. Savaş yanlıları Hiruzen’in bu kararına karşı çıktılar. Köyün bu memnuniyetsizliğine son vermek adına Hiruzen Hokagelikten çekilmeye karar verdi.
Yeni Hokage’nin seçilmesi gerekliydi ve Üçüncü Shinobi Dünya Savaşı’nın kahramanı Namikaze Minato Dördüncü olarak seçildi.
Hiruzen’in de emekliliği ile birlikte köy savaşın yaralarını sarmaya başladı.
Itachi’nin net bir fikri vardı: “En iyi ninja olup dünyadaki savaşı yok etmek.”
Bir yetişkine göre bu hayal gülünç gelebilirdi. Fakat dört yaşındaki Itachi için bu değerli ve yeri doldurulamaz bir hayaldi. Hayaline ulaşmak için Itachi, ilk olarak akademide temel ninja yeteneklerini öğrenmeli, sınavlarını geçmeli ve resmi olarak tanınan bir ninja olmalıydı.
Buna rağmen Itachi henüz akademiye kabul edilmemişti. Ama hemen bir ninja olmak istediğinden kendi kendine çalışmaya karar verdi.
“Ben geldim.” Itachi yavaşça girişte ayakkabılarını çıkardı ve koridora doğru yürümeye başladı.
“Günün nasıl geçti?” dedi Mikoto Itachi mutfağın önünden geçerken. O sırada rahminde yeni bir hayat büyüyordu.
Bir kız kardeşi mi olacaktı yoksa erkek kardeşi mi?
Her şekilde Itachi’nin ilk kez kardeşi olacaktı.
“Bugün de mi kendi başına çalışıyordun?”
“Evet.”
Bu yanıt sanki dört yaşında bir çocuktan değil de daha büyük birinden gelmişti. Mikoto büyümüş karnını tutup omuzlarını silkti.
“Babam odasında mı?”
“Evet ama şimdi…” dedi annesi fakat Itachi çoktan içeriye adımını atmıştı bile. Bu günkü antremanından sonra kunai tutma ile ilgili bir sorusu vardı ve hemen cecap istiyordu.
“Neden Dördüncü Minato olmalıydı ki?” dedi kızgın bir ses.
Bu ses, kapıdaki Itachi’yi durdurdu.
“Birileri bizi dinliyor olabilir.” dedi babası. “Sesini biraz alçalt Yashiro.”
“Ama kabullenemiyorum. Minato’dan sonra Dördüncü olması için önerilen diğer kişi Efendi Orochimaru’ydu! Neden bir Allah’ın kulu da sizin, Efendi Fugaku’nun ismini ağzına bile almadı?” dedi Yashiro deden adam.
Itachi’nin gözünün önüne Yashiro’nun görünüşü geldi. Yushiro çekik gözlü ve beyaz saçlı bir adamdı. Itachi’nin babasından büyük olmasına rağmen onun emrinde çalışıyordu.
“Tam da senin söylediğin gibi, Yashiro. Ben de böyle bir şeyi kabul edemiyorum.”
“Inabi…” Babası bu yeni sesin sahbinin adını söylemişti. Uchiha Inabi Konoha Polis Kuvvetleri’nin önde gelen bir ninjasıydı. Ayırt edici özelliği uzun siyah saçlı olmasıydı. O da Itachi’nin babasının emrinde çalışıyordu.
“Büyük Savaşta diğer topraklardan ninjaların adını bile ağzına almaktan korktuğu Şeytani Göz Fugaku”
“Konoha Polis Kuvvetleri’nin başı. Benim köydeki görevim bu.”
“Bunun yönetimin planı olduğu söyleniyor!” dedi Yushiro bağırırken tükürerek. “Köyün ileri gelenleri Uchiha Klanı’nın göz önünde olmasını istemiyor. Sizin savaşa katkılarınız hakkında hiçbir şey söylemediler. Ön plana çıkanlar Sanninler, Minato hatta klanın üyesi olmamasına rağmen Sharingan’a sahip Hatake Kakashiydi. Eğer millet Minato ve Kakashi’nin ismini zırvalıyorsa sizin isminizi de– ”
“Yeter.” dedi Fugaku Yashiro’nun sesini keserek. “Oğlum bizi dinliyor.”
Itachi ürktü.
“Ne oldu, Itachi?”
Beni fark etti…
Çaylak.
Itachi dişlerini gıcırdattı. Başka çaresi olmadığından sürgülü kapıyı yavaşça açtı.
İçeride dört kişi vardı: babası Fugaku, Yashiro, Inabi. Ve, alnında nokta olan bir adam. O da Itachi’nin babasının emrinde çalışanlardan, Uchiha Tokka’ydı.
“Ne oldu?”
“Shuriken ile alakalı bir soru sormak istiyordum.”
“Şimdi meşgulüm sonra sorarsın.”
“Peki.” konuşmasını bitirir bitirmez kapıyı kapattı. Kapı aniden kapandığı için dört adamın gözlerinden kızıl bir ışık büyümeye başladı.
Sharingan.
Uchiha Klanı üyelerinin sahip olduğu kekkei genkai.
Odasına dönen Itachi, babasının odasının atmosferini hatırladı. Ve sonra nedensiz bir şekilde babasıyle gittikleri savaş alanı geldi aklına.
Kötülükle ve kötü niyetle dolu cehennem tablosu.
Babasının odasının atmosferi, savaş alanındaki atmosfer ile aynıydı.
“Acaba babam ne düşünüyor?”
Kendi kendine mırıldandığı bu soruyu cevaplayacak kimse yoktu.
Çeviri: Senkai